fbpx

Bedene Takıntılı Bir Dünya: Bedenlerimiz Neden Terbiye Ediliyor?

Yazar: İrem Tütçü

Beden toplumsal yapılanmada en önemli rol oynayan oyunculardan biridir. Sanal dünyaya geçişimizle birlikte zihin varlığının giderek önem kazandığı ve zihin-beden düalizminin yıkılabileceği düşüncelerinin yeşerdiği teknoloji çağına geçmeden önce, beden sosyal ortamların ve kamusal kurumların yapıtaşıydı. Bizi toplumsal varlığın en ortasına yerleştiren önemli bir unsur olarak bakıldığında bedenlerimize bu kadar takıntılı olmak belki de tuhaf gelmeyecektir kulağa. Günümüzde etrafımız bedenleri hakkında takıntılı bireylerle çevrili. Kilo vermek isteyenler, giysileri içinde rahat etmeyenler, estetik operasyon geçirenler, işi nedeniyle saç/sakal düzenlemelerinden memnun olmayanlar… Bireyler devamlı olarak bedenlerini terbiye etmek ya da bedenlerinin terbiye edilmesine karşı gelmek çabasıyla hayatlarını devam ettiriyor. Bu noktada, terbiye için esas alınan noktanın sosyal normlar olduğu bilindiği durumda şunu sormak gerekiyor: Bedenlerimiz neden terbiye edilmek isteniyor?

Tarihsel süreç incelendiğinde bedene dair tüm normların ve konulan kuralların ekonomik güç ilişkisi içinde var olduğunu görürüz. Bu güç ilişkisi de temelde ırkçı, cinsiyetçi ve sağlamcı köklere sahip. Burjuva sınıfının yaşam koşullarına göre şekillenen trendler günümüzde de aynı şekilde devam ediyor. 18. yüzyılda çalışmadığı ve şekerli yiyeceklere ulaşabildiği için kilolu olan burjuvaların kiloları normal bulunurken günümüzde sağlıklı atfedilen yiyeceklere ulaşabilen ve özel spor eğitmenleri eşliğinde spor yapabilen ekonomik olarak avantajlı toplulukların ince ve fit bedenleri normal olarak kabul görüyor. Tüm bunlar tıp bilimi tarafından bir zemine oturtulmaya çalışılırken bize biyolojik emperyalizmin en hakiki örneğini sunuyor. Bedene dair normların ekonomik güç ilişkisinden beslenmesi Marx’ın güç ve iktidar anlayışını destekleyen müthiş bir örnek. Çünkü ona göre tüm iktidar ilişkileri ekonomik temellidir ve sınıfsal ayrılıklardan beslenir. Freud’a göre ise uygarlaşma ve beden arasında doğal bir gerginlik söz konusudur.1 Sanayi devriminin bedenler üzerinde yarattığı somut değişimler, uygarlaşma sürecinde kapitalizm tarafından bedenlerin terbiye edilmesinin kanıtıdır. Yapılan araştırmalara göre, son yüz yılda Amerika Birleşik Devletleri, Kanada ve Avrupa’daki insanların boyu uzamış, ilk adet döneminin yaşı bu dönemde on altıdan on üçe düşmüştür.2 Bu gibi değişimler gelişmiş beslenme, beden eğitimi ve temizlik ile bağlantılı olsa da kapitalist-endüstriyel üretim araçlarını kullanabilmek üzere insanların evrimleşmiş olması akademik alanda oldukça ilgi çekiyor. Huxley’in Cesur Yeni Dünya’sında yer alan beş farklı sosyal sınıfın tamamen farklı fiziksel özelliklere sahip olduğunu hatırlayalım. Her bir birey ait olduğu sınıfın işine göre oluşturulur ve sınıflar kendi içinde aynı görünürdü. Peki, sınıf ayrılıklarının ortadan kalktığı varsayımsal bir toplumda iktidarın bedene müdahalesi var olmaz mıydı?

Bedenin kontrol altına alınması ekonomik iktidar ilişkileri ile oldukça bağlantılı olsa da tüm baskıları bu ilişkiye indirgemek doğru olmayacaktır. Günümüzde devletin görünmez şekilde tüm bedenleri kontrol altına aldığını fark ettiğimizde sorunun yalnızca sınıflar arası bir çatışmadan öteye geçtiğini görüp Focault’un beden üzerindeki iktidar düşüncelerini hatırlamak gerekiyor. Üstelik, bedenler üzerinde çok güçlü bir tahakküm kuran devlet bunu romantik bir iktidar anlayışıyla yapıyor: Onları kollayan, koruyan, gözetleyen yani haklı gerekçeleri olan bir iktidar. Bu durum bedeni metalaştırılan toplum bireyleri tarafından da daha kolay kabul ediliyor. Aslında metalaştırılmış ve objeleştirilmiş olmalarına rağmen, bedenini devletin iktidarıyla değil kendi iktidarıyla metalaştıran seks işçileri toplum tarafından eleştiriliyor. Görüyoruz ki toplum, iktidarı yaratmayı seviyor. İktidarın en çok müdahale edebileceği bedenlerse düzenlenmeye tabii oluyor. Kapitalist ve/veya totaliter sistemlerin bireylerin bedeni üzerindeki baskı ve düzenlemelerini konuşmuş olsak da bedenler üzerinden bir kontrol mekanizması yaratmanın tarihi insanlığın ilk çağlarına kadar uzanıyor. İlk toplumlardan bu yana uygulanan dini ritüeller incelendiğinde dünyevi arzuların aşılması ve yok edilmesi gereken bedensel güdüler olması nedeniyle insanın tinsel yolculuğunda bedenin yokluk ve acı yoluyla terbiye edilmesi esastı. Bu anlayış farklı coğrafyalarda, farklı dini inanışlarda ve ritüellerde kendini yenilerken toplumların beden üzerine olan algılarını da derinden etkiledi.

Çocuklarımızı eğitirken, sosyal medya kullanırken, çalışırken, giyinirken, toplumun bedenlerimiz üzerinde kurduğu güç ilişkisini pekiştiriyor ve terbiye edilmeye izin veriyoruz. Her ne kadar zihin bedenden ayrı desek de bedenleri kısıtlamak zihnin kısıtlanmasında da etkilidir. Bana öyle geliyor ki, bedenlerimiz üzerinden benliğimizi de esir alan bu iktidarı reddetmeli ve kendi iktidarımızı ortaya koymak için bedene ait normları tekrar değerlendirmeliyiz.

 

[1] Sigmund Freud, Civilization and lts Discontents (New York: W. W. Norton, 1961)

[2] Peter Freund, Bringing society into the body (Theory and Society, 17(6):839-864, 1988)

©2024 Atolye Ren Topluluk Platformu

Gizlilik Politikası

Bizimle İletişime Geç

Gönderiliyor

Kullanıcı Bilgileriniz İle Oturum Açın

Bilgilerinizi Unuttunuzmu?